Gezegenimiz ısınıyor, peki ya ruh sağlığımız? İklim değişikliğinin psikolojik etkileri giderek daha fazla hissediliyor. Uzmanlar, özellikle kadınların iklim anksiyetesinden daha çok etkilendiğini belirtiyor. Bu kaygı, umutsuzluğa mı yoksa harekete mi geçiriyor? İşte Türkiye'den çarpıcı bir araştırma ve iklim kriziyle başa çıkmanın yolları! Günlük alışkanlıklarımız, çevreye duyarlılığımız ve sağlık kaygılarımız, iklim kriziyle nasıl bir etkileşim içinde? Tüm bu soruların cevapları ve daha fazlası haberimizde...

Son yıllarda gittikçe artan iklim değişikliği yeni bir kavramı literatüre kazandırdı: İklim Anksiyetesi. Araştırmalar, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim anksiyetesi düzeyinin de arttığını gösteriyor.

Araştırmalar, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim anksiyetesi düzeyinin de arttığını gösteriyor. İstinye Üniversitesi Psikoloji yüksek lisans öğrencisi Emine Çokluk’un Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım danışmanlığında yürüttüğü araştırmada, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim değişikliği anksiyetesinin de yükseldiği; iklim değişikliği anksiyetesi arttıkça sağlık anksiyetesinin de artış gösterdiği bulundu. Bu kaygı iki farklı şekilde sonuçlanabiliyor: Bazı bireyler “eko-paralize” olarak tanımlanan eylemsizlik haline sürüklenirken, bazıları ise kaygılarını çevre dostu eylemlere dönüştürüyor. Ildırım’a göre çözümün anahtarı, “Farkındalığı kaygıya dönüştüren bir kısır döngüde değil; farkındalığı eyleme dönüştüren bir motivasyonda yatıyor.”

Dünyanın iklimi tarih boyunca çeşitli değişimler yaşamış olsa da son yüzyılda gözlenen hızlı ve anormal iklim değişiklikleri büyük ölçüde insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve sanayileşmenin yarattığı sera gazı salınımı, gezegenimizin doğal ısı dengesini bozuyor; artan sıcaklıklar ise aşırı yağışlar, kuraklık, deniz seviyesinin yükselmesi ve ekstrem hava olayları gibi etkilerle yaşamın her alanını tehdit ediyor. İnsan kaynaklı bu anormal değişiklikler özellikle son yüzyılda belirgin bir şekilde arttı. Bu durum yalnızca fiziksel çevreyi değil, insanların ruh sağlığını da derinden etkiliyor. Bu durum “iklim anksiyetesi” kavramını doğurdu. İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım, “Son yıllarda literatüre giren iklim değişikliği anksiyetesi kavramı, bireylerin iklim krizinin olası sonuçlarına dair hissettiği yoğun kaygıyı tanımlamaktadır” diyor. İstinye Üniversitesi Psikoloji yüksek lisans öğrencisi Emine Çokluk’un Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım danışmanlığında Türkiye’nin farklı illerinden 18-35 yaş arası bireylerde yürüttüğü araştırmada, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim değişikliği anksiyetesinin de yükseldiği; iklim değişikliği anksiyetesi arttıkça sağlık anksiyetesinin de artış gösterdiği bulundu.

KADINLAR ETKİLERİ DAHA YOĞUN HİSSEDİYOR

Katılımcılar arasında kadınların, iklim değişikliğinin olası etkilerini daha yoğun hissettiği ve bu nedenle daha yüksek kaygı yaşadığı görüldü. Bu kaygının, geri dönüşümden enerji tasarrufuna kadar pek çok çevre dostu davranışı teşvik ettiği de bulgular arasında. Erkeklerde ise kaygı düzeyi daha düşük çıktı ve bu durum farkındalıkta da geride kalmalarına neden oldu.

KAYGI, UMUTSUZLUK DEĞİL HAREKETE GEÇİŞ NEDENİ

Çalışma, kaygının her zaman olumsuz bir duygu olmadığını da gösteriyor. İklim değişikliği kaygısı bireylerde umutsuzluk yaratmak yerine, doğru yönlendirildiğinde çevreye yönelik aktif adımların motivasyon kaynağı olabiliyor. Başka bir deyişle, kaygı duyan bireyler bu duygularını geri dönüşüm, enerji tasarrufu veya çevreci tüketim gibi davranışlara dönüştürerek pozitif bir güç haline getirebiliyor.

GÜNLÜK SEÇİMLER FARKINDALIĞI ARTIRIYOR

Araştırmada en güçlü bulgu, günlük yaşamda yapılan sürdürülebilir seçimlerin farkındalığı beslemesi oldu. Çöpleri ayrıştırmak, doğa dostu ürünleri tercih etmek, suyu ve elektriği dikkatli kullanmak gibi basit eylemler, bireylerin iklim krizini daha somut biçimde hissetmesini sağlıyor. Araştırmayı yürüten uzmanlar, “Davranışlarımız sadece sonuç değil, farkındalığın da nedeni” diyerek küçük seçimlerin önemine dikkat çekiyor.

TASARRUF ÖN PLANDA

Katılımcıların büyük çoğunluğu enerji ve su tasarrufu konusunda duyarlı. Her 10 kişiden 8’i enerji tasarrufu yaptığını, benzer bir oranda katılımcı da suyu dikkatli kullandığını belirtti. Bu sonuç, bireylerin en çok doğrudan kendi yaşamlarını etkileyen alanlarda çevreci davranış sergilediğini ortaya koyuyor.

GERİ DÖNÜŞÜMDE YÜKSEK KATILIM

Araştırmaya katılanların yaklaşık yüzde 72’si geri dönüşüm yaptığını söyledi. Bu oran, geri dönüşümün toplumda giderek daha yaygın bir alışkanlık haline geldiğini gösteriyor. Ancak hâlâ üçte bir oranında birey geri dönüşüm yapmadığını belirtti.

ULAŞIM VE TÜKETİMDE ZAYIF NOKTALAR

Çevre dostu ulaşım yöntemlerini tercih edenlerin oranı sadece yüzde 41. Yani katılımcıların çoğunluğu hâlâ bireysel araç kullanımını bırakmamış görünüyor. Benzer şekilde, yerel ve organik ürün tüketimi yüzde 35, kıyafet alışverişinde bilinçli davrananların oranı ise yüzde 36 seviyesinde kaldı. Bu bulgular, sürdürülebilirlikte tüketim alışkanlıklarının en zayıf halka olduğunu ortaya koyuyor.

DOĞA KORUMA FAALİYETLERİ SINIRLI

Katılımcıların yalnızca yüzde 25’i doğa koruma faaliyetlerine katıldığını belirtti. Bu oran, bireylerin günlük yaşamlarında daha kolay uygulayabildikleri sürdürülebilir davranışlara yöneldiğini; ancak kolektif ya da toplumsal eylemlerde geri planda kaldığını gösteriyor.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÖNEMSENİYOR

Katılımcıların yüzde 73’ü iklim değişikliğini önemsediğini ifade etti. Hatta yarıdan fazlası, iklim değişikliğinin “kaygı uyandırıcı” bir sorun olduğunun farkında. Bu sonuç, iklim krizinin bireylerin zihninde ciddi bir tehdit olarak yer ettiğini ortaya koyuyor.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK FARKINDALIĞI YÜKSEK

Katılımcıların yüzde 87’si sürdürülebilirliğin dünyamızın geleceği için çok önemli olduğunu belirtti. Ayrıca her 10 kişiden 9’u, gelecek nesillere sürdürülebilir davranışlar konusunda eğitim verilmesi gerektiği görüşünde birleşti. Bu durum, çevre eğitiminin toplum tarafından güçlü şekilde desteklendiğini ortaya koyuyor.

SAĞLIK ALIŞKANLIKLARI GERİ PLANDA

Katılımcıların çevresel duyarlılığı yüksek olsa da sağlık davranışlarında tablo tersine dönüyor. Katılımcıların yalnızca yüzde 9’u düzenli check-up yaptırdığını, yüzde 23’ü doktor kontrollerine düzenli devam ettiğini söyledi. Bu durum, bireylerin çevresel farkındalığa sahip olsalar bile kendi sağlık davranışlarında aynı özeni göstermediklerini ortaya koyuyor.

SAĞLIK KAYGISI ÇEVREYE YÖNELMİYOR

Araştırmanın dikkat çeken bulgularından biri, sağlık anksiyetesi ile iklim farkındalığı arasında anlamlı bir ilişki bulunmaması. Sağlığını sık sık dert eden bireyler bu kaygılarını çevreye yönlendirmiyor. Uzmanlara göre bunun nedeni sağlık kaygısının bireysel odaklı olması; oysa iklim değişikliği daha çok toplumsal ve küresel bir sorun olarak algılanıyor.

GÜNLÜK SEÇİMLER FARKINDALIĞI BESLİYOR

En güçlü bulgulardan biri, günlük yaşamda yapılan sürdürülebilir seçimlerin farkındalığı artırması oldu. Çöpleri ayrıştırmak, su ve elektriği tasarruflu kullanmak, doğa dostu ürünleri tercih etmek gibi küçük eylemler, bireylerin iklim krizini daha somut biçimde hissetmesini sağlıyor. Araştırmacılar, “Davranışlarımız sadece sonuç değil, farkındalığın da kaynağı” diyerek küçük seçimlerin önemine dikkat çekiyor.

KAYGI UMUTSUZLUK DEĞİL, HAREKETE GEÇİŞ NEDENİ

Çalışma, iklim değişikliği kaygısının bireylerde umutsuzluk yaratmak yerine harekete geçirici bir güç olabileceğini de gösteriyor. Kaygı duyan bireyler, bu duygularını geri dönüşüm, enerji tasarrufu veya çevreci tüketim gibi davranışlara dönüştürerek pozitif bir motivasyon kaynağına çevirebiliyor.

TASARRUF ÖN PLANDA, TÜKETİM GERİDE

Katılımcıların büyük çoğunluğu enerji (yüzde 79) ve su (yüzde 77) tasarrufu yaptığını belirtti. Geri dönüşüm yapanların oranı da oldukça yüksek: yüzde 72. Ancak çevre dostu ulaşım yöntemlerini tercih edenlerin oranı sadece yüzde 41, yerel ve organik ürün tüketimi yüzde 35, kıyafet tüketiminde bilinçli davrananların oranı ise yüzde 36’da kaldı. Doğa koruma faaliyetlerine katılanlar ise yalnızca yüzde 25. Buna karşın katılımcıların yüzde 98’i en az bir sürdürülebilir davranışta bulunduğunu, yalnızca yüzde 2’si hiçbir şey yapmadığını ifade etti.

İKLİM KRİZİ ÖNEMSENİYOR AMA TAKİP EKSİK

Katılımcıların yüzde 73’ü iklim değişikliğini önemsediğini belirtirken, yarıdan fazlası bu sorunun “kaygı uyandırıcı” olduğunun farkında. Ayrıca yüzde 87’si sürdürülebilirliğin dünyanın geleceği için çok önemli olduğunu düşünüyor ve yüzde 90’ı gelecek nesillere bu konuda eğitim verilmesi gerektiği görüşünü destekliyor. Bununla birlikte, güncel gelişmeleri takip etme konusunda eksiklikler var. Katılımcıların yalnızca yüzde 43’ü iklim krizine ilişkin haberleri düzenli takip ediyor. Sosyal medya kullanımı da zayıf: yüzde 11 sürdürülebilirlik hesaplarını, yüzde 21 sağlık hesaplarını takip ettiğini söylüyor.

ÇÖZÜM: FARKINDALIĞI EYLEME DÖNÜŞTÜRMEK

Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım, çözüm ile ilgili şunları söylüyor: “Çözümün anahtarı, farkındalığı kaygıya dönüştüren bir kısır döngüde değil; farkındalığı eyleme dönüştüren bir motivasyonda yatmaktadır. Araştırmamızın bulguları, iklim değişikliği anksiyetesi yaşayan bireylerin daha fazla sürdürülebilir davranış sergilediğini göstermektedir. Organik ürün tercih etmek, enerji tasarrufu sağlamak, geri dönüşümü hayatın bir parçası haline getirmek ve elektrikli araçlar kullanmak gibi sürdürülebilir davranışlar yalnızca doğayı değil, bireylerin psikolojik dayanıklılığını da güçlendirebilmektedir. İklim değişikliği anksiyetesi, bu kaygının sürdürülebilir davranışlara yönlendirilmesi halinde, çevresel sorunlara karşı pozitif bir katkıya dönüşebilmektedir. İklim krizine karşı mücadele, yalnızca bilim insanlarının veya politikacıların değil; toplumun tüm bireylerinin ortak sorumluluğudur. Farkındalık, kaygı ve eylem arasındaki dengeyi kurmak; gezegenin ve gelecek nesillerin yaşam hakkını korumak için atılacak en güçlü adımdır.”

Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

İklim anksiyetesi, günümüzün en önemli sorunlarından biri haline geldi. Araştırmalar, farkındalık arttıkça kaygının da yükseldiğini gösteriyor. Özellikle kadınlar bu durumdan daha fazla etkilenirken, kaygı bazı durumlarda çevre dostu davranışlara dönüşebiliyor. Uzmanlar, farkındalığı eyleme dönüştürmenin önemine dikkat çekiyor. Enerji tasarrufu, geri dönüşüm ve sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları, hem gezegenimizi hem de psikolojik sağlığımızı korumanın anahtarı. İklim kriziyle mücadele, hepimizin sorumluluğunda!