Modern çağın en büyük sorunlarından biri haline gelen dijital bağımlılık, uzmanları harekete geçirdi. Telefonlarımızın esiri mi olduk? Yetişkinler günde kaç saatini ekran başında geçiriyor? Gençlerin dijital dünyayla ilişkisi ne durumda? Dijital detoks nedir ve nasıl uygulanır? İşte, hayatınızı değiştirecek önemli uyarılar ve çözüm önerileri! Bu haber, dijital alışkanlıklarınızı sorgulamanıza ve daha sağlıklı bir denge kurmanıza yardımcı olacak.

Modern yaşamın vazgeçilmezi haline gelen dijital teknolojilerin ve sosyal medyanın insan psikolojisi üzerindeki etkileri, endişe verici boyutlara ulaşıyor.

"Dijital detoks" kavramının önemine dikkat çeken İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Esra Atalay, "Günümüzde bir yetişkin günde 6-7 saatini ekran başında geçiriyor, telefonunu ortalama 100 kez kontrol ediyor. Gençlerde bu süre 9 saati bulabiliyor." dedi.

Günümüzde iş ve özel hayatın iç içe geçmesiyle birlikte bireylerin sürekli erişilebilir olma zorunluluğunun büyük bir psikolojik baskı oluşturduğunu dile getiren Prof. Dr. Atalay, “Bu durum insanları tükenmişliğe sürüklüyor. Artık birçok ülkede ‘irtibatı kesme hakkı’ gibi uygulamalar konuşuluyor. Sürekli çevrim içi olmak sadece iş yaşamını değil, genel yaşam kalitesini de olumsuz etkiliyor.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Esra Atalay, dijital dünyanın neden olduğu bağımlılık, zihinsel yorgunluk ve sosyal ilişkiler üzerindeki olumsuz etkilerine karşı "dijital detoks"un önemini anlattı.

Günde ortalama 100 kez telefon kontrol ediliyor

Prof. Dr. Atalay, dijital bağımlılığın giderek arttığını ve artık hayatın her alanını etkilediğini belirterek, “Bu alandaki bağımlılık giderek artıyor. Dijital teknolojiler o kadar yaygınlaştı ki her an yanımızdalar, her an cebimizdeler. Elbette ki hayatı kolaylaştıran yanlarının farkındayız. O açıdan vazgeçilmezler. Fakat çok uzun saatler boyunca bunu kullandığımızda artık ihtiyacın ötesine geçen bağımlılığa dönüşüyor. Günümüzde bir yetişkin günde 6-7 saatini ekran başında geçiriyor. Günde ortalama 100'e yakın kez mobil telefon kontrolü yapıyoruz. Özellikle genç kuşakta bu oran çok daha yüksek. Ergenlerin ekran süresinin günde 9 saati bulabildiğini görüyoruz. Birçok farklı açıdan bağımlılık gelişiyor. Kişiler, telefonlarını evde unuttuklarında anksiyete, gerginlik ve konsantrasyon bozukluğu gibi belirtiler yaşayabiliyor. Bu, giderek artan bir problemdir." dedi.

Dijital detoksta, kişiler kendi tercihleriyle sosyal mecralardan uzak duruyor

"Günümüzde dijital dünyayla gerçekten çok içli dışlıyız. Sürekli sosyal medyada, sürekli mobil telefonlarla aslında dijital dünyaya bağlı hale geldik. Dolayısıyla burada geçirilen süre giderek artıyor.” diyen Prof. Dr. Atalay, “Böyle olduğu zaman günlük yaşamın ritmi de aslında bundan olumsuz etkilenebiliyor. Ve insanlar aslında günlük yaşamdaki sosyal ilişkilerine vakit ayıramamaya başladıklarını fark ettiklerinde, zihinsel yorgunluklarının farkına vardıklarında bu mecralardan biraz uzak durmanın kendilerine iyi olabileceğini anlamaya başladılar. Dolayısıyla dijital detoks diye bir kavram hayatımıza girmiş oldu. Dijital detoks, kişilerin kendi tercihleriyle belirli bir süre boyunca mobil telefonlardan, tabletlerden, sosyal medya mecralarından uzak durmaları anlamında kullanılıyor. Dışarıdan bir müdahaleyle değil de bireyin kendi tercihleriyle uyguladıkları bir deneyim olması önemli burada. Farklı uygulama biçimleri olabiliyor dijital detoksun. Bazıları belirli sürelerde dijital teknolojileri kullanmayı tamamen kısıtlayabiliyor. Bazıları da belirli kullanım süreleri tanıyarak kısa sürelerde kullanmaya devam ediyor. Günde 15 dakikadan fazla sosyal medyada vakit geçirmemek ya da elektronik postaları günde iki kez kontrol etmek gibi.” şeklinde konuştu.

Dijital dünyada sürekli erişilebilir olma hali nelere neden oluyor?

Prof. Dr. Gül Esra Atalay, özellikle gençlerin dijital teknolojilerle yoğun etkileşim içinde olduğunu ve bu durumun gelişim süreçlerini ciddi şekilde etkileyebileceğini dile getirerek, ergenlik döneminin kimlik ve kişilik gelişiminin devam ettiği hassas bir evre olduğunu, dijital mecralarda geçirilen zamanın gençler üzerinde derin psikolojik etkiler oluşturduğunu söyledi.

“Gençler sosyal medyada geçirdikleri zamanı, kendi hayatlarıyla kıyasladıklarında sıklıkla yetersizlik hissine kapılıyor. Bu durum, özgüven sorunlarına ve duygusal dalgalanmalara yol açabiliyor. Ayrıca dijital dünyada sürekli erişilebilir olma hali, bireylerin gerçek hayattan kopmalarına neden oluyor.” diyen Prof. Dr. Atalay, dijital uyaranlara sürekli maruz kalmanın sadece gençlerde değil, yetişkinlerde de zihinsel yorgunluk, dikkat dağınıklığı ve unutkanlık gibi sorunları artırdığını kaydetti.

Odaklanma problemi artık yaygın bir sorun haline geldi

Prof. Dr. Atalay, “Sürekli bildirimler almak, içerik akışına maruz kalmak zihnimizin dinlenmesini engelliyor. Özellikle gençler bu durumdan daha fazla etkileniyor. Odaklanma problemi artık yaygın bir sorun haline geldi.” şeklinde konuştu.

Ekran süresi verileri düzenli takip edilmeli

Dijital detoksa başlamanın ilk adımının farkındalık olduğunu belirten Prof. Dr. Atalay, “Ekran süresi verilerinin düzenli takip edilmesi gerekiyor. Ne kadar ve hangi uygulamalarda zaman harcadığımızı görmek gerekiyor. Bu farkındalıkla birlikte gerçekçi hedefler koymak önemli. Örneğin, ‘Günde sadece 2 saat sosyal medyada vakit geçireceğim’ ya da ‘Uyumadan önceki son 1 saat ekranlara bakmayacağım’ gibi adımlarla başlanabilir.” dedi.

Ekransız zamanlar için bildirimleri kapatın!

Dijital dünyadan uzaklaşmanın en etkili yollarından birinin bildirimleri kapatmak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Atalay, “Özellikle sabah ilk iş olarak sosyal medya kullanımından kaçınılmalı. Bildirimler bizi sürekli dijital dünyaya çağırıyor. Bu hem ders çalışmayı hem de aile içi iletişimi bozuyor. Ekransız zaman dilimleri yaratmak çok kıymetli. Örneğin sabah kalkar kalkmaz sosyal medyaya bakmak yerine kahvaltıdan sonra bakmak gibi küçük değişiklikler büyük fark yaratabilir.” diye konuştu.

Alternatif uğraşlar geliştirin, birlikte uygulayın

Prof. Dr. Atalay, dijital detoks sürecinde boşalan zamanı doldurmak için alternatif uğraşların önemli olduğunu belirterek, “Spor yapmak, yürüyüşe çıkmak, kitap okumak gibi faaliyetler detoks sürecini destekler. Ayrıca bu süreci aile ya da arkadaşlarla birlikte yürütmek daha sürdürülebilir ve keyifli hale getirir.”

Detoks, zihinsel, fiziksel ve sosyal yaşam kalitesini artırıyor…

Dijital detoksun sadece zihinsel değil, fiziksel ve sosyal yaşam kalitesini de artırdığını ifade eden Prof. Dr. Atalay, şöyle konuştu:

“Zaman gerçekten çok kıymetli. Dijital dünyaya harcadığımız zamanı geri alamıyoruz. Teknolojiden biraz uzaklaşmak sadece zihinsel berraklığı artırmakla kalmaz; aynı zamanda fiziksel aktivitelere, doğaya ve yüz yüze ilişkilere daha fazla zaman ayırmamıza da imkân tanır. Bu da daha sağlıklı ve dengeli bir yaşamın kapılarını aralar.”

Dijital sınırlar yasaklarla değil konuşarak konulmalı

Dijital sınırlar koymanın günümüz koşullarında hem mümkün hem de gerekli olduğunu belirten Prof. Dr. Gül Esra Atalay, bunun yasaklarla değil, aile içinde ortaklaşa inşa edilen kurallarla sağlıklı şekilde yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti.

Prof. Dr. Gül Esra Atalay, “Kurallar çocuklara sadece bir yasaklama olarak sunulursa bu hem çatışmalara neden olur hem de uygulanmaz. Bunun yerine dijital kullanımı birlikte değerlendirerek, çocukla açık ve yaşına uygun bir iletişim kurmak gerekir. ‘Sana güvenmiyorum, o yüzden yasaklıyorum’ demek yerine, ‘Dijital teknolojileri daha dengeli nasıl kullanabiliriz, birlikte konuşalım’ demek, çocukların bu kuralları içselleştirmesini sağlar.” diye konuştu.

Kurallar sadece çocuk için değil, herkes için geçerli olmalı

Dijital sınırların etkili olabilmesi için yetişkinlerin de kendi alışkanlıklarını gözden geçirmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Atalay, “Yemek sırasında telefon kullanmamak, sadece çocuklara değil, ailedeki herkese uygulanması gereken bir kural olmalı. Ailece karar alınıp birlikte uygulanırsa, çocuklar bu sınırlamalara daha kolay uyum sağlar. Dijital aile sözleşmeleri hazırlanarak zaman ve mekân sınırları birlikte belirlenebilir. Örneğin, uyumadan bir saat önce dijital cihazların kapatılması gibi basit ama etkili kurallar koyulabilir.” ifadesinde bulundu.

Sürekli erişilebilir olmak psikolojik bir tehdit haline geldi

Günümüzde iş ve özel hayatın iç içe geçmesiyle birlikte bireylerin sürekli erişilebilir olma zorunluluğunun büyük bir psikolojik baskıya neden olduğunu dile getiren Prof. Dr. Atalay, “Bu durum insanları tükenmişliğe sürüklüyor. Artık birçok ülkede ‘irtibatı kesme hakkı’ gibi uygulamalar konuşuluyor. Sürekli çevrim içi olmak sadece iş yaşamını değil, genel yaşam kalitesini de olumsuz etkiliyor. Sosyal medyada sürekli başkalarının hayatlarını izlemek, insanlarda yetersizlik duygusu ve özgüven kaybı yaratıyor. ‘Herkes benden daha mutlu’ algısı anksiyete ve depresyon gibi sorunlara yol açabiliyor.” şeklinde konuştu.

Mavi ışık, uyku düzenini bozuyor

Ekranlardan yayılan mavi ışığın uykuya geçişi zorlaştırdığını anlatan Prof. Dr. Atalay, “Bu durum uyku kalitesini düşürüyor ve sağlığı olumsuz etkiliyor. Uyku, fiziksel ve zihinsel sağlık için vazgeçilmezdir. Ancak dijital cihazlar nedeniyle insanlar geç saatlere kadar çevrim içi kalıyor ve yeterince dinlenemiyor. Bu da kronik yorgunluk, dikkat dağınıklığı ve verim kaybına neden oluyor.” dedi.

Huzursuzluk, sinirlilik ve sosyal ilişkilerde bozulma oluyor!

Dijital bağımlılığın da tıpkı madde bağımlılığı gibi çeşitli sinyaller verdiğini belirten Prof. Dr. Atalay, “Kişi dijital ortama ulaşamadığında huzursuzluk, sinirlilik yaşıyorsa, geçirdiği süreler giderek artıyorsa, bu bir bağımlılık işaretidir. Ayrıca dijital mecralar nedeniyle aile, arkadaş ya da çocuklarla geçirilen zaman azalıyorsa ve sosyal ilişkiler zarar görüyorsa sınır koymak şart hale gelir.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Esra Atalay, yetişkinlerin günde ortalama 100 kez telefonunu kontrol ettiğini, gençlerde ise ekran süresinin 9 saate kadar ulaştığını belirterek dijital detoksun önemine dikkat çekti. Atalay, sürekli erişilebilir olmanın psikolojik baskı yarattığını, odaklanma sorunlarına yol açtığını ve uyku düzenini bozduğunu vurguladı. Dijital detoks için ekran süresi verilerinin takip edilmesi, bildirimlerin kapatılması, alternatif uğraşlar geliştirilmesi ve ailece uygulanacak kurallar konulması önerildi. Uzmanlar, dijital sınırların yasaklarla değil, konuşarak belirlenmesi gerektiğinin altını çiziyor.