Star gazetesi köşe yazarı Avukat Cüneyd Altıparmak, son yazısında Türkiye'nin güvenlik ve savunma politikalarına dair çarpıcı tespitlerde bulundu. Altıparmak, özellikle İsrail-İran arasındaki gerilimin tırmandığı bu günlerde Türkiye'nin daha dikkatli olması gerektiğini belirtti. 15 Temmuz darbe girişiminin arka planının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Altıparmak, savunma sanayinin milli güvenlik açısından hayati önem taşıdığını ifade etti. Peki, Avukat Altıparmak'ın bu kritik uyarılarının ardında yatan nedenler neler? Türkiye, bölgesel güvenlik risklerine karşı nasıl bir strateji izlemeli? Savunma sanayindeki gelişmeler, Türkiye'nin caydırıcılık gücünü nasıl etkiliyor?
ANKARA-BHA
Star gazetesi köşe yazarı ve GİMMER (Güvenli İnternet Medya Merkezi) Başkanı Avukat Cüneyd Altıparmak, 18 Haziran 2025 tarihli yazısında, gündemdeki İsrail-İran krizi ışığında Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikalarına yönelik önemli değerlendirmelerde bulundu.
Altıparmak yazısında şunlara dikkat çekti:
"Bildiğiniz üzere gündemin hukuki yönüne değinen yazılar yazma gayretindeyim. Bugün bu durumun biraz dışına çıkacağım müsaadenizle. Malum yaşanan kriz büyük. Öngörülebilme kabiliyetini gittikçe yitiriyor da. Bu sebeple gerçekleşen saldırıların bize gösterdiği birkaç hususa, bir yazar olarak bana düşündürdüklerine değinerek başlamak istiyorum.
Birincisi: 15 Temmuz'a bir de buradan bakmalıyız.
Evet, sistemin içinden kurumsal casusluk şebekesinin sökülmesinin üzerinden 10 yıl geçti. Ancak İran'ın içinden destek gelmeden hele de askeri bürokrasisi "göz yummadan" böylesine bir saldırının yapılması imkansızdı. 15 Temmuz meselesine bu açıdan geriye link atarak bakmak gerekiyor. Böyle bir tasfiye olmasaydı, halimiz neydi? Bir de "tam bir temizlik" sağlandı mı sorusunu sormak zorundayız daima!
İkincisi: Savunma sanayi "gerçekten" önemlidir.
Caydırıcılık için elde tuttuğunuz askeri güçten daha mühim olanı, milli savunma sanayinizin gelişmişlik düzeyidir. Bunca yıldır, başta engellenen, sonra yok edilen ve şimdilerde ise küçümsenen savunma sanayi çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Hava savunma sistemi, "egemenliğimizin" varlığı-yokluğu meselesidir. Milli uçakların ve droneların varlığı siyasetin değil güvenliğin konusudur. Muhalif olmak bir haktır. Ama bu asla ülkenin güvenliği için atılan adımları engellemek olmamalıdır!
Üçüncüsü: F35'lerimiz olmayabilir.
İsrail'in sızması ve etki alanını genişletmesinin, drone fabrikası kurabilmesinin altında yatan neden F35'lerinin olmaması değil İran'ın güvenliğini satabilecek, gözünü kırpmadan işbirlikçi olabilecek kimselere sahip olmasıdır. Hatırlayalım MİT'in yaptığı MOSSAD operasyonunu. Yakalananların tiplerini anımsayın lütfen. Birkaç gazetecinin "böyle ajan mı olur" dediğini görmüştük. Demek ki oluyormuş, hatta böyleymiş bu işler... Veya "SİHA'lar insan haklarına aykırı" naralarını atanların sonuçta neye hizmet ettiğini düşünelim biraz da...
Dördüncüsü. İsrail saldırgandır!
"Kim bize saldıracak?" diye soran siyasetin ufkuyla meseleye bakılsaydı ne olurdu? Savunma sanayiinde yeniden fetret devrine geçiş yaşardık. Meseleye yaklaşımı itibarıyla İsrail başta olmak üzere Türkiye'nin gerek kendini korumak ve gerekse Orta Doğu'da düzeni sağlamak için caydırıcı olması dışında bir seçeneği yok! Bunun aksini iddia etmek en basit ifadeyle "bu coğrafyayı tanımamak"...
Beşincisi: Terörsüz Türkiye'nin önemi.
Çatışmasızlık halini öğüt verebilmenin daha fazla anlam ifade edebilmesi için ülkemizin kendi iç meselelerini çözmesi gerekiyordu. Düşünelim bu karmaşada Terörsüz Türkiye sürecinin başlamamış olduğunu. Bir büyük istismar alanı, bir toplumsal fay hattı bulunacaktı ortada. Bu yönüyle bir ihtiyacın giderilmesi ve bir aklın tezahürü olarak "Terörsüz Türkiye" sürecini daha net anlıyoruz. İsrail'in bu süreci kendi başına çözebilen bir Türkiye istememesi kadar normal bir şey yok. Zira elinden bir kozu, bir kaşıma çubuğu alınıyor..."
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...
Avukat Cüneyd Altıparmak'ın yazısında öne çıkan başlıklar şöyle: 15 Temmuz darbe girişiminin dış destek olmadan gerçekleşmesinin imkansızlığı ve bu olayın yeniden değerlendirilmesi gerekliliği, milli savunma sanayinin caydırıcılık açısından önemi, F35 programındaki eksikliklerin yarattığı güvenlik açığı, İsrail'in saldırgan tutumu ve Türkiye'nin bölgedeki düzeni sağlama sorumluluğu, terörsüz bir Türkiye'nin bölgesel istikrara katkısı. Altıparmak, Türkiye'nin bu kritik dönemde iç meselelerini çözerek bölgesel ve küresel güvenlikte daha etkin bir rol oynaması gerektiğini savundu.