Son yıllarda çevresel riskler, iş dünyasında sadece bir sürdürülebilirlik konusu olmaktan çıkıp, doğrudan finansal bir tehdit haline geldi. İklim değişikliği, su kaynaklarının azalması ve biyoçeşitliliğin kaybı gibi sorunlar, tedarik zincirlerinden üretim altyapılarına kadar birçok alanda kırılganlık yaratıyor. CDP'nin son raporu, bu risklerin 2050'ye kadar küresel ekonomiye 38 trilyon dolara mal olabileceğini gösteriyor. Türkiye'de de sürdürülebilirlik raporlamasının zorunlu hale gelmesiyle, şirketler çevresel etkilerini daha şeffaf bir şekilde ortaya koymaya başladı. Bu dönüşüm, hem küresel hem de yerel ölçekte çevresel farkındalığın arttığının bir işareti. Peki, bu devasa maliyetten kaçınmak için neler yapılmalı?
Son yıllarda çevresel riskler, iş dünyasında yalnızca sürdürülebilirlik konusu olarak değil, doğrudan finansal ve operasyonel bir tehdit olarak ele alınmaya başlandı. İklim değişikliği, su stresi, ormansızlaşma ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi çevresel krizler, tedarik zincirlerinden üretim altyapılarına kadar birçok iş alanında kırılganlık yaratıyor. CDP’nin 2025 küresel raporu da bu dönüşümü açık biçimde ortaya koyuyor: çevresel risklerin 2050 yılına kadar küresel ekonomiye maliyeti 38 trilyon dolara ulaşabilir — bu, dünya GSYH’sinin üçte birinden fazlasına denk geliyor.
Küresel ölçekte bu tablo giderek netleşirken, Türkiye de çevresel şeffaflıkta önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor. 2024 yılında Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması zorunlu hale geldi, bu yeni dönemin işaretlerini şirketlerin CDP aracılığıyla yaptığı raporlamalarda da görmek mümkün.
2024 yılı, çevresel şeffaflık açısından hem küresel ölçekte hem de Türkiye özelinde güçlü bir ivmenin yaşandığı bir yıl oldu.
CDP platformu aracılığıyla dünya genelinde 25.000 şirket çevresel verilerini raporlarken, Türkiye’den 138 şirket raporlama yaparak şimdiye kadarki en yüksek katılım düzeyine ulaştı. Türkiye’de raporlama yapan şirket sayısı, İklim Değişikliği temasında %21, Su Güvenliği temasında %65, Ormansızlaşma temasında ise %220 oranında artış gösterdi.
Benzer şekilde, küresel düzeyde iklim değişikliği teması için raporlama yapan şirket sayısı %7; su güvenliği %101; ormansızlaşma %234 oranında artarken, toplam raporlama yapan şirket sayısı da %6,6 oranında yükseldi.
Bu paralel artışlar, hem Türkiye’de hem de dünya genelinde sürdürülebilirlik raporlamasına yönelik düzenlemelerin, yatırımcı beklentilerinin ve doğa temalarının kurumsal raporlama gündeminde giderek daha belirleyici bir rol oynadığını ortaya koyuyor.
CDP Türkiye 2024 ve Disclosure Dividend 2025 Raporlarının Karşılaştırmalı Analizi
Çevresel risklerin ekonomik etkisi her iki raporda da ön planda.
Küresel ölçekte, çevresel risklerin 2050 yılına kadar dünya ekonomisine maliyetinin 38 trilyon dolar olabileceği öngörülüyor. Bu, dünya GSYH’sinin üçte birinden fazlasına denk geliyor. Türkiye’de ise CDP’ye raporlama yapan şirketler, toplam 135 milyar dolarlık çevresel fırsat maliyeti bildirdi. Bu veriler, hem küresel hem yerel ölçekte çevresel risklerin giderek daha fazla finansal terimlerle değerlendirildiğini ve şirketlerin bu risklere aktif şekilde çözüm geliştirdiğini ortaya koyuyor.
Şirketlerin çevresel risk ve fırsatları tanımlama süreçleri açısından Türkiye, küresel ortalamanın üzerinde.
Disclosure Dividend 2025 raporuna göre, küresel düzeyde şirketlerin %90’ından fazlası çevresel bağımlılıklarını, etkilerini ve risklerini tanımlamak için sistematik süreçlere sahip veya bu süreci başlatmayı planlıyor. Türkiye’de ise bu oran %98 ile küresel ortalamanın üzerinde gerçekleşmiş durumda.
Emisyon azaltımı ve kısa vadeli geri dönüşler açısından iki rapor paralellik gösteriyor.
Küresel rapora göre, değer zincirlerinde emisyon azaltımına giden şirketler toplamda 54,4 milyar dolar tasarruf sağladı. Türkiye’de şirketler 2024 yılında toplam 54 milyon ton CO₂e emisyon azaltımı bildirdi ve bu girişimlerin %39’u yalnızca bir yıl içinde finansal geri dönüş sağladı. Bu durum, çevre dostu aksiyonların hem küresel hem de yerel ölçekte kısa vadede somut ekonomik kazançlar getirdiğini gösteriyor.
Çevresel fırsatların tanımlanması ve değerlendirilmesi iki düzeyde de öncelikli hale gelmiş durumda.
Disclosure Dividend 2025 raporuna göre, küresel ölçekte şirketlerin % 64’ü yalnızca 2024 yılı içinde toplam 4,4 trilyon dolar değerinde çevresel fırsatı hayata geçirdi. Türkiye’de ise şirketlerin %93’ü iklimle ilgili fırsatları tanımladığını, %76’sı ise bu fırsatların finansal etkisini ölçebildiğini belirtti. Bu oranlar, Türkiye’de fırsat farkındalığının küresel ortalamanın oldukça üzerinde olduğunu ortaya koyuyor.
Standartlara uyum konusunda Türkiye ve küresel düzeyde benzer bir gelişim gözleniyor.
CDP Türkiye 2024 raporuna göre, raporlama yapan şirketlerin %80’i IFRS S2 ile, %68’i ise ESRS ile uyumlu yanıtlar verdi. Küresel düzeyde ise, CDP’nin “Scaling the Standard” analizine göre 2024 yılında CDP’ye yanıt veren şirketlerin %83’ü IFRS S2 ile uyumlu soruların en az %80’ine yanıt verdi. Bu da Türkiye’nin küresel standartlara entegrasyonda dünya ile aynı seviyede ilerlediğini gösteriyor.
Her iki rapor da çevresel raporlamanın sadece risk yönetimi değil, aynı zamanda bir stratejik avantaj sunduğunu vurguluyor.
“Disclosure Dividend” kavramı, çevresel raporlamanın her yıl tekrar eden finansal ve operasyonel getiriler sağladığını ortaya koyuyor. Türkiye raporu da, raporlamaların yalnızca bir uyum zorunluluğu değil, uzun vadeli dayanıklılık, yatırımcı güveni ve rekabet avantajı sağlayan bir iş modeli unsuru haline geldiğini vurguluyor.
Doğa temalarının iş stratejilerine entegrasyonu her iki raporda da dikkat çekiyor.
Türkiye’de CDP’ye yanıt veren şirketlerin %66’sı su, %45’i biyoçeşitlilik, %38’i plastik temalarını iklim geçiş planlarına dahil ettiğini bildirdi. Küresel raporda ise, doğa-pozitif stratejilerin önemine dikkat çekilirken; özellikle malzeme sektöründe bildirilen 1 trilyon dolarlık iklim fırsatının, bu fırsatları gerçekleştirme maliyetinin yaklaşık 10 katı değerinde olduğu vurgulanıyor. Bu da doğa temalarının yalnızca bir risk başlığı değil, ciddi bir değer yaratma alanı olduğunu gösteriyor.
CDP Türkiye'nin 2024 raporuna göre, şirketlerin çevresel riskleri tanımlama süreçleri küresel ortalamanın üzerinde. Emisyon azaltımı ve kısa vadeli geri dönüşler konusunda da benzer bir paralellik gözleniyor. Türkiye'deki şirketler 2024 yılında toplam 54 milyon ton CO₂e emisyon azaltımı bildirdi ve bu girişimlerin %39'u kısa sürede finansal getiri sağladı. Rapor, çevresel raporlamanın sadece bir zorunluluk olmadığını, aynı zamanda bir stratejik avantaj sunduğunu vurguluyor. Doğa temalarının iş stratejilerine entegrasyonu, şirketlere uzun vadeli dayanıklılık, yatırımcı güveni ve rekabet avantajı sağlıyor.