Türkiye'nin deprem gerçeği ile yüzleştiği bu günlerde, kentsel dönüşüm tartışmaları yeniden alevlendi. Peki, kentsel dönüşüm sadece binaları yenilemek mi, yoksa daha kapsamlı bir yaşam alanı yaratmak mı? Uzmanlar, dönüşümün sadece fiziksel değil, sosyal ve ekonomik boyutlarının da ele alınması gerektiğini belirtiyor. Türkiye'nin kentsel dönüşüm politikaları, risk yönetimi ve toplumsal dayanıklılık stratejisi olarak nasıl şekilleniyor? İşte, kentsel dönüşümün perde arkası ve geleceğe dair beklentiler...
ANKARA - BHA
Prof. Dr. Avşar, Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuyla ilgisi ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yürüttüğü politikalarla, şehirleri yeniden yapılandırmayı, afet risklerini azaltmayı ve sürdürülebilir kalkınmayı bütünleştiren bir model geliştirdiğini belirtti.
Prof. Dr. Zakir Avşar’ın değerlendirmesi
Türkiye’nin %92’sinin deprem kuşağında yer aldığı ve nüfusun yaklaşık %70’inin yüksek sismik risk altında bulunduğu hatırlatıldı. Bu çerçevede kentsel dönüşümün artık bir tercih değil, zorunluluk olduğu vurgulandı. Prof. Dr. Zakir Avşar, dönüşüm politikalarının yalnızca fiziksel yenileme değil; sosyal sürdürülebilirlik, mekânsal adalet ve toplumsal dayanıklılık gibi çok boyutlu bir yaklaşım içerdiğini aktardı.
"21. Yüzyılın ikinci çeyreğine girerken şehirler, artık ekonomik üretim merkezlerinden öte, toplumsal güvenliğin ve ulusal direncin mekânsal zemini olarak görülmektedir. Türkiye gibi jeolojik olarak yüksek deprem riski taşıyan bir ülkede, şehir planlaması bir mühendislik disiplini olmasının yanı sıra bir kamu güvenliği stratejisine dönüşmüştür."
Kentsel dönüşümün üç temel boyutta gerekliliğini vurgulayan Avşar, şu noktalara dikkat çekti:
Jeofizik gerçeklik: Türkiye’nin büyük kısmının deprem kuşağında yer alması ve nüfusun önemli bölümünün risk altında bulunması.
Sosyoekonomik gerçeklik: Plansız kentleşmenin 1999 Marmara Depremi gibi acı deneyimlerle ortaya çıkan güvenlik boyutu.
Kentsel yaşam kalitesi: Dirençli şehirlerin sadece sağlam binalardan değil; sosyal donatı, ulaşım, altyapı ve çevresel sürdürülebilirlikten oluşan bütüncül bir anlayış gerektirmesi.
Avşar, Türkiye’nin kentsel dönüşüm politikalarının klasik bir imar reformundan öte bir risk yönetimi ve toplumsal dayanıklılık stratejisi olarak şekillendiğini belirtti:
"Dönüşüm süreçleri, vatandaş odaklı, mekânsal adalet gözeten ve sürdürülebilir bir yaklaşım üzerine inşa edilmektedir. Yeni yapılaşma politikaları, enerji verimliliği ve çevresel etkilerin azaltılması gibi küresel standartlarla uyumludur. Türkiye’nin kentsel dönüşüm süreci, kapsamlı bir sosyal politika aracıdır."
Son olarak Avşar, dirençli şehirler ve toplum inşa etmenin önemine dikkat çekti:
"Dirençlilik, sadece afetlere değil; ekonomik dalgalanmalara, sosyal eşitsizliklere ve iklim krizine karşı dayanıklılığı ifade eder. Kentsel dönüşüm, Türkiye’nin kalkınma hikâyesinde yalnızca bir planlama aracı değil; sürdürülebilir medeniyet inşasının somut ifadesidir."
Kentsel dönüşüm, Türkiye'nin deprem kuşağında bulunması ve plansız kentleşmenin yarattığı riskler nedeniyle artık bir zorunluluktur. Prof. Dr. Zakir Avşar, dönüşümün sadece fiziksel yenileme değil, sosyal sürdürülebilirlik, mekânsal adalet ve toplumsal dayanıklılık gibi çok boyutlu bir yaklaşım içermesi gerektiğini vurgulamaktadır. Dirençli şehirler inşa etmek, sadece afetlere değil, ekonomik dalgalanmalara ve iklim krizine karşı da dayanıklılığı ifade eder. Türkiye'nin kentsel dönüşüm süreci, sürdürülebilir medeniyet inşasının somut bir ifadesidir.